Derailed


Derailed'i uzun zamandır izlemek istiyordum. Önce Desem(Dokuz Eylül Sürekli Eğitim Merkezi) sinema programında gördüm. Daha sonra IMDB'den baktım. Puanı kısmen düşüktü. Ama izlenebilir bir konusu var gibi geliyordu. Birçok kez harddiske attım izleyeceğim diye. Fakat bir türlü nasip olmamıştı. En sonunda izledim. Ve sonuç: İzlemeseydim de olurmuş..

Filmle ilgili benim için tek olumlu kısım tabi ki(Sin City, Children of Men gibi filmlerden dolayı sevdiğim) Clive Owen'dı. Bana kalırsa çok başarılı bir oyuncu. Filme gelince; James Siegel'in aynı isimli kitabından roman uyarlamasıymış. Film tam anlamıyla vasat ve havada kalıyor. Zaten yönetmen koltuğuna baktığımızda daha önce adam gibi bir filmi olmayan, gelecek vaat etmeyen Mikael Håfström diye bir isim görüyoruz.

Filmde karısını aldatarak yasak bir ilişkiye adım atan Charles(Clive Owen) isimli karakterin başına gelenlere şahit oluyoruz. Bize hiçbir altyapı ve geçmiş sunmayan yönetmen(durup dururken neden aldatıyor, ilişkileri mi kötü vs gibi) birden bire Charles'ı bir çıkmazın içine atıyor. Hitchcock'vari kokan bu hareketler tabi ki Alfred Hitchcock'un 50'li yıllarda çektiği filmlerin kalitesinden ve zekice kurgusundan çok uzakta.

Lucinda(Jennifer Anniston) isimli bir kadınla tesadüfen tanışan ve yasak bir ilişkiye başlayan Charles tam ucuz bir motel'de muradına erecekken içeriye silahlı bir adam girer ve paralarını alarak Lucinda'ya tecavüz eder. Daha sonra Charles'ın peşini bırakmayan tecavüzcü onu şantajlarla tehdit eder. Sonra gelişme ve sonuç bölümleri filan. Filmin konusuyla ilgili herhangi bir spoiler vermeyeceğim. Fakat filmin vasat olmasının sebeplerinden bahsedeceğim.

Öncelikle filmdeki korkak Charles karakterinin son sahnelerde ne kadar bu korkaklıktan uzaklaştığını açıkçası aklım almıyor(o kadar yaşadıklarına rağmen de olsa). Ayrıca dediğim gibi filmin senaryosu(kitabını bilmem ama) çok basit ve kötü ele alınmış. Sanki böyle bir çekeyim de bitsin havası var. Film aslında ilk başlarda gelen telefonlar ve tehditlerle sizi Charles'ın yerine koymayı beceriyor. Onunla beraber gerilip ne yapması gerektiğini düşünüyorsunuz, soyguncu/tecavüzcüye sinir oluyorsunuz. Fakat sonradan bu büyüyü kaybetmekte. Hele ki filmin sonu gereksiz bir gerçek dışılık ve optimizm içeriyor. Gerçek dışılık derken tabi ki doğa üstü bir şeyden bahsetmiyor. Ama Charles karakterinin geçirdiği evrim(o kadar kısa sürede) bana gerçek dışı geldi ve beni tatmin etmedi.

Sonuç olarak çok da uzatmak istemiyorum fakat benim için hayal kırıklığı oldu film. Daha karanlık ve iyi kurgulanmış bir film beklerken karşımda sığ ve anlamsız bir film buldum. Hele ki filmin sloganı: "Some lines should never be crossed"(Bazı çizgiler asla aşılmamalı) ile filmin pek bağdaşmadığını düşünüyorum. 22milyon$ bütçeyle çekilen filmin ise Amerika'da $36,024.076 olmak üzere tüm dünyada toplam $57,479,076* gibi bir gişe yaptığı düşünülürse yapımcıların cebine bayağı para girmiş demektir. Umarız bir daha Mikael amcayla çalışmazlar ve umarım Mikael amca bu filmden kazandığı parayı tatile falan harcar. Bu filme zorunda değilsiniz zamanınızı harcamayın.

* www.boxofficemojo.com




blog comments powered by Disqus